Cemal Süreya şiiri erotizmin yoğun kullanıldığı bir şiirdir. Onun şiirinin bu yönü bugün
artık sıradan bir okurun bile malumudur. Fakat şairin şiirlerindeki kadınların bazı erojen
yahut erojen olmayan bölgelerinin kullanım şeklini, sıklığını sadece erotizm kavramıyla
açıklamak bizce yeterli bir tanımlama değildir. Çünkü erotik olan, tüm insanlar için
ortak bir durumun, duygunun ifadesiyken fetişsel olan sadece kişiye özgü bir durum arz
eder. Erotik kavramının tüm insanlara olan bu genelliğine karşı, Cemal Süreya şiirinde
“erotik” olarak adlandırılıp geçilen bir çok unsur ve durum çoğu insan için hiç de erotik
değildir. Çünkü bu unsurlar birer fetiş nesnesidir. Fetiş nesnelerinin çoğunlukla kişinin
çocukluk döneminde yaşadığı veya yaşamadığı şeylerin ileriki yaşamına bir tezahürü
sonucu ortaya çıktığı gerçeğinden hareketle, fetiş nesneleri çoğu zaman kişiye özgünlük
arz eder ve bu özgünlük üçüncü kişilere aynı fetişe sahip değillerse herhangi bir erotik
çağrışımda bulunmaz. İşte bu durum Cemal Süreya şiirindeki erotik denilip geçilen bir
çok unsurun, durumun çoğu insana hiç de erotik gelmemesini de açıklar. Çünkü Cemal
Süreya şiirindeki bu unsurlar şairin kendisine özgü fetiş nesneleridir ve kaynağını da
şairin çocukluk dönemlerinden almaktadır.
İşte bu makalede Cemal Süreya şiirindeki kadınlara dönük fetişsel nesnelerin neler
olduğunu, onların kaynaklarını ve şiirlerde nasıl kullanıldıklarını göstermeye
çalışacağız.
Bugün Cemal Süreya deyince şiire en ilgisiz kişilerin bile –biraz da artan
Facebook, Twitter, Tumblr gibi sosyal ağların da etkisiyle- zihninde kadın ve erotizm
çağrışımı uyanmaktadır. Yine bu algıyı destekler nitelikte çok sayıda kitap, tez, makale
de vardır. Bu yüzden bu makalenin amacı: Var olan algıya yönelik yeni bir perçin atmak
değil; Cemal Süreya şiirlerine konu olan kadınların salt bir kadın olarak değil onların
bazı erojen veya erojen olmayan bölgelerinin fetişleştirilmesi şeklinde karşımıza
çıktığının ve fetiş unsurlarının şiirlerdeki sıklıklarının tespitini yapmak olacaktır.
Fetişleştirmenin kaynağı çocukluk, ergenlik dönemlerine dayanır. Hemen bütün
psikoloji kuramını çocukluk dönemlerindeki yaşananların ileriki hayata olan etkisi
üzerine kurmuş olan Sigmund Freud, fetişleştirme eğiliminin oluşumu hakkında şöyle
der:
Olguların gözlemi bize gösteriyor ki, bir fetişin ortaya çıkışı ile ilgili
ilk anının arkasında bir <anı – ekran> gibi ya da ancak bir kalıntı sanki bir
tortu olarak fetiş tarafından temsil edilen aşılmış ve unutulmuş bir cinsel
gelişim evresi bulunmaktadır. Fetişin kendisinin seçilmesi gibi
çocukluğun ilk yıllarına rastlayan bu fetişizme doğru evrim, çocuğun
bünyesi tarafından belirlenmiştir. (Freud, 2009, s. 100)
Görüldüğü üzere Freud, çocukluk döneminde yaşananların –bazen de
yaşanamayanların- ileriki dönemlerde bir fetişleştirmeye yol açabileceğini söylüyor. Bu
bilginin ışığı altında şimdi de Özgür Özmeral’in Cemal Süreya Şiirinde Kadın Ve
Erotizm adlı kitabındaki şairin çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşadıklarına ve bu
yaşananların şairin şiirine nasıl sirayet ettiğiyle ilgili tespitine bakalım:
İyi bir biyografik çalışma eserin açımlanmasında, esere tutulmuş bir
fener gibidir. “Şairin yapıtının doğruluğunu, kendisiyle birlikte gelip
olgunlaştığını bilmesi yada düşünerek boşluktan var ettiğini sanması
önemli değildir.” ( Jung, 1997) Önemli olan yapıtın gerek bilinçaltında
gerekse üstbilinçte gerçekleşmiş olsun şairin bundan ne denli etkilendiği
nasıl kurguladığıdır. Buradan hareketle ele aldığımız şairin yaşam
öyküsünü önemsemek zorundayız. Cemel Süreya’nın da dediği gibi
“Şairin, hayatı şiire dahildir.”
Cemalettin altı yaşında zorunlu bir göç yaşar… Bilecik’e sürülen
ailenin yaşamı asla eskisi gibi olmaz: Annesi hamiledir ve burada düşük
yapar. Sürgünün altıncı ayında Cemalettin annesini kaybeder. Bu acı olay
şairin yaşamında bir dönüm noktası olur ve yaşamı boyunca şiirlerinde ve
evlendiği kadınlarda hep annesini arar, sürekli bu eksikliği doldurmaya
çalışır… Artık Cemalletin’e annelik yapma sırası İstanbul’daki halasından
babaannesine geçmiştir. Babaanne bayağı yaşlı olduğu için bir süre sonra
çocuklara bakamayacak duruma gelir. Hüseyin Bey, Esma Hanımla
evlenir. Esma Hanım çok kötü bir kadındır. “Maddi manevi izleri hayat
boyu silinmeyecek karanlık bir sayfa açılır çocukların önünde.”
İşte bu sorunlu çocukluk ve ergenlik dönemi şairde bir fetişleştirme eğiliminin
gelişmesine ortam sağlamış ve bu eğilimin bir sonucu olarak da ilerleyen yıllarda şairin
şiirlerinde (Jung’un da işaret ettiği üzere farkında olarak ya da olmayarak) kadınların
bazı fiziksel unsurlarına dönük bir fetiş ortaya çıkmıştır.
Şimdi gelelim Cemal Süreya’nın şiirlerindeki fetiş unsurların neler olduğuna ve bu
unsurların şairin şiir kitaplarındaki kullanım sıklığına. Bu bölümde şairin bütün şiir
kitaplarının bir araya getirilmesiyle oluşturulan Sevda Sözleri kitabının Yapı Kredi
Yayınları tarafından yapılan 1998 baskısı kullanılmıştır. Kitapların sıralaması ise Sevda
Sözleri kitabındaki gibidir.
1. Boyun
Boyun, genel anlamda fetiş unsurları içerisinde adına çok sık rastlayacağımız
türden bir fetiş nesnesi değildir. Fakat Cemal Süreya’nın bazı şiirlerinde boyun
bölgesinin belirgin bir şekilde vurgulanması ve çizdiği resimlerin hemen tümünde
boyun bölgesini dikkate değer biçimde vurgulayan ve kendisi de bir boyun fetişisti olan
ressam Amadeo Modigliani’ye atıfların yer alması, bize şiirlerde geçen bu boyun
nesnesinin bir fetiş unsuru olduğunu düşündürdü. Cemal Süreya şiirinde boynun
fetişleştiği örnekler şu şekilde:
İlk örnek Üvercinka şiirinden:
“Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye” (Süreya, 1998,
s.38) Burada şiirin beninin birlikte olduğu kadının boynuna özel bir önem atfettiği
görülüyor. Ayrıca devam eden dizede şairin boynu “uzun” sıfatıyla nitelemesi de
resmettiği kadınların boynunu neredeyse hep olduğundan uzun çizen ressam
Modigliani’ye bir atıftır. Yazmam Daha Aşk Şiiri adlı şiirde ise boyun şu şekilde
kullanılmış:
“Uzatmış ay aydın karanlığıma
nerden uzatmışsa tenha boynunu” (s.43) Burada boynun vurgulanışı onun
karanlığı aydınlatan bir nesneymiş gibi sunulmasında. Ayrıca uzatmak fiilinin
Modigliani tablolarındaki uzun boyunlu kadınlara bir atıf olduğu da açıktır. Aslan
Heykelleri şiirinde geçen şu dizeler ise yukarıdaki alıntıların sağlaması gibidir adeta:
“Ya bu başını alıp gidiş boynundaki
Modigliani oğlu modigliani” (s. 31) şair burada vurguyu yine boyun üzerine
yaparak onu yüceltmiş ve yine kendisi gibi boyun fetişi sahibi olan Modigliani’yi
anarak da bu fetişi ifşa etmiştir.
Öğle Üstü şiirinde boyun fetişi şu şekilde çıkıyor karşımıza:
“Boynundan yavaşça çözülerek
Atkısı bir tanbur sesine uzanır.” (s. 50) Burada, atkıyla sarılmış boyundan atkının
çıkarılmasıyla birlikte atkının bir anlam genişlemesine uğradığı görülüyor. Atkıdaki bu anlam genişlemesini sağlayan şeyin boyun olması boyna atfedilen aşırı değerin bir
dışavurumudur ki bu da fetişsel bir duruma çağrışım yapar. Göçebe şiirinde ise boyun
yine Modigliani tarzı bir kullanımla karşımıza çıkıyor: “Ablalarınsa boyunları soru
işareti ” (s. 63) Bu dize bize Modigliani’nin şekil 1’de de görülen meşhur Portrait Of
Lunia Czechovska tablosunu hatırlatmakta. Resme dikkat edilirse kadının başının ve
boynunun resmedilişi bir soru işaretini andırmaktadır. Baş kısmı soru işaretinin çengeli
boyun kısmı ise soru işaretinin aşağı doğru uzanan çizgisi gibidir.
Kişne Kirazını Ve Göç, Mevsim şiirinde boyun fetişi farklı bir şekilde ortaya
çıkıyor. “…Karaköse’deki boynu karışık tülü atlarla bunların sessiz binicilerini…”
(s.81) Bu şiirdekine benzer bir kullanım Ortadoğu şiirinin birinci bölümünde de vardır:
“Anlat onu: Laledir / Devesinin boynunda düğüm” (s.105) Bu iki alıntıda vücut
yapısında en dikkat çekici ayrıntı boyunları olan iki hayvanda boyun unsurunun
vurgulanması şairin bilinçdışı dünyasında boynun önemli bir yer kapladığına işaret
ediyor.
Sevda Sözleri kitabının Uçurumda Açan, Sıcak Nal, Güz Bitiği gibi kitaplarında
boyun fetişine dair herhangi bir kullanım bulunmamaktadır. Bu üç kitabın ortak noktası,
kitapların yayımlanma tarihlerinin 1980 sonrasına rastlamasıdır. Şair bu son üç kitapta
dönemin şartlarından olsa gerek toplumsal sorunlara, bireysel durumlara nazaran biraz
daha fazla yer vermiş olabilir. Zira 1980 askeri darbesi ve ardından yaşanan politik
gelişmeler -şairin düz yazılarından ve günlüklerinden anladığımız kadarıyla- şairi epey
derinden etkilemiş ve bu etkilenme de şairin şiirlerini toplumsal bir havaya bürümüştür.
2. Ayak
Cemal Süreya’nın şiirlerinde yer alan bir başka fetiş unsuru da ayaktır. Bir fetiş
unsuru olarak ayak, en yaygın fetiş unsurlarından biridir. “Ayak mitolojide rastlanan
eski bir cinsel semboldür.” (Freud, 2009, s. 18) Freud’un ayağı ve ayakkabıyı birer fetiş
unsuru olarak değerlendirirken bu iki unsurun erkeklik organıyla olan ilintisine vurgu
yapması, bize Cemal Süreya şiirinde geçen ayak sözcüklerinin birer fetiş nesnesi olarak
değerlendirilmesi gerektiğini göstermiştir:
Ayağa bağlanan fetişist tercih böylece çocuk cinselliği
kuramlarında bir açıklama bulabilir. Ayak penisin yerini alır, çünkü
bunun kadında bulunmayışı çocuk tarafından güçlükle kabul edilir.
Bazı ayak fetişizmi hallerinde, başlangıçta üreme organlarına
arayan yolda yasaklar ve içe tıkmalarla durdurulmuş olan görme
dürtüsünün ayak yada pabuç üzerinde kaldığı, bundan dolayı onların fetiş
haline geldiği ortaya çıkarılabilmiştir. O zaman kadının üreme organı,
çocuğun kurduğu düşünceye uygun olarak erkek organı şekli alıyordu.
( Freud, 2009, s. 101)
Freud’un bu savından yola çıkarak kadın ayağına olan fetiş eğiliminin biseksül bir
eğilimle özdeş olduğu çıkarımını yapabiliriz. Bu çıkarımı da şiirlerde tespit ettiğimiz
gizli ya da açık biseksüel imalarla birlikte okuyunca şiirlerde geçen ayak, ayakkabı
sözcüklerinin birer fetiş nesnesi olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Bu çıkarımımızı önce
Cemal Süreya şiirindeki biseksüel imaları göstererek somutlayalım. Yazmam Daha Aşk
Şiiri şiirindeki şu satırlara bakalım ilk önce:
“Bir kadın gömleği üstünde
Günün maviliği onda
Gecenin horozu ondan” (s.43) Burada şiirin beninin kadın gömleği giymiş olması
ve şiirin devamındaki horoz sözcüğünün de yine erkekliğe olan çağrışımı açık bir
biseksüel imadır. T K şiirinde yer alan:
“Birden ötesine geçiyoruz varmak istediğimizin
Ayır ayırabilirsen, hangimiz kadın hangimiz erkek” (s.36) bu satırlarda ise
biseksüel eğilim bir imadan ziyade neredeyse doğrudan söylenmiştir.
“Sarılır eşkiyama türkümü söylerim
Bembeyaz bir kadın halinde” (s.55) Kaçak şiirinden alınan bu dizelerde yine
kadınsı yöne bir vurgu olduğu görülüyor. Sımsıcak, Çok Yakın, Kirli şiirinde benliğin
ikiye bölünmesi ve benliklerden birinin memelerinin çıkması gibi kuvvetli bir biseksüel
gönderme yer almaktadır:
“Bırakabilir miyim dersin
Bırakabilirsin
Sarışındır benim yabancım …
Ben istesem de istemesem de
Derin mırıltısı içinden teninin iki çığlık halinde yükselir memeleri” (s. 86) Bu
biseksüel imalara yönelik örnekler çoğaltılabilir. Fakat bu örneklerin çoğaltılması
makalenin boyutunu aşacağından diğer örnekleri buraya almıyoruz. Bu
örneklendirmeleri, sadece Cemal Süreya şiirindeki ayak sözcüklerinin bir fetiş unsuru
olarak değerlendirilmesi gerektiğini ispat açısından aldığımızı belirtelim. Şu halde
Cemal Süreya şiirindeki ben’in bir kadınsılık yönünün bulunduğunu ( Jungçu bir tabirle
söylersek animanın yer yer baskın geldiğini) ve bunun da Freud’un kadın ayağıyla
erkeklik organı arasındaki tespitiyle birlikte okuduğunda, Cemal Süreya şiirindeki ayak
ve ayakkabı sözcüklerinin birer fetiş unsuru olarak değerlendirilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Gelelim bu fetişlerin Cemal Süreya şiirlerindeki kullanımına.
Öncelikle Güzelleme şiirindeki şu dizelere bakalım:
“ Bak bunlar ellerin senin, bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki o kadar olur” (s.16) Ayak, ona fetişsel bir eğilimi olmayan
için çok da güzellemesi yapılacak bir güzellik unsuru değildir. Fakat şiirin beni ona
güzelleme yaparak başlamış şiirine. Bu da şiirin beninin bilinçaltında ayağın önemli bir
yer kapladığını gösterir. Hür Hamamlar Denizi şiirindeki şu satırlara bakalım:
Kadın kısmı n’apar Güzin onu yapacak
Bacağını azıcık yukarı çekti
Süleyman yutar mı kaçın kurası
Bu sefer biraz aşağıdan öptü
Hadi bakalım” (s.32) Burada ayak fetişizmi iyice belirgindir artık. Çünkü şiirin
beni, kadın bacağını yukarı doğru çekince bu defa daha aşağıdan yani ayağından
öpmektedir kadını. Ayak öpmek ayağa duyulan fetişsel ilginin en net dışa vurum
şeklidir. Üzerinden Sevişmek adlı şiirdeki şu dizelere bakalım. Burada öncelikle şiirin
geçtiği atmosfere dikkat etmek gerekiyor: “Başkaları da var masada / İleri geri
konuşuluyor” (s. 151) Görüldüğü gibi şiir bir grup insanın yer aldığı bir ortamda
geçmektedir. İlerleyen dizelerde şiirin beninin masada bulunan bir kadına yönelik
ilgisini okuyoruz:
“Üzerinden sevişmek, kadınım,
Sigaranın, Asya’nın omuzların, …
Sivri topuklar nasıl ortasına
Gömülmüştür belleksiz halıların” Şiirin beni masadaki kadına cinsel bir arzuyla
bakmaktadır. Bu arzu dolu bakışlar şiirin sonunda kadının topuklu ayakkabısına
odaklanır. Topuklu ayakkabıdaki topuğun erkek cinsel organıyla özdeşleştiği ve bunun
da şiirlerin beninde yer yer ortaya çıktığını söylediğimiz biseksüel imalarla örtüştüğünü
düşünmekteyiz.
Ayak fetişinin artık iyice barizleştiği bir örnek ise İçtim O şiirinde karşımıza
çıkıyor:
“ Ay ışığını paylaşırdı bacakları
Öptüm ayak parmaklarını öptüm, öptüm” (s. 250) Ayağa fetişsel bir ilgisi
olmayanlara belki de son derece yadırgatıcı gelebilecek bir durum, burada şiirin beni
tarafından son derece arzulu, iştahlı bir biçimde dile getirilmiş. Özellikle öpmek fiilinin
tekrarlanması şiirin beninin ayak konusundaki iştihasını göstermesi açısından da dikkate
değerdir.
3. Ağız
Edebi metin çözümlemelerinde daha çok “mağara arketipi” ile analoji yapılarak
kullanılan bir metafor olarak karşımıza çıkan ağız, söz konusu olan Cemal Süreya şiiri
olunca Freudyen bir fetiş unsuru olarak değerlendirilmeye daha müsait bir kullanımla
karşımıza çıkmaktadır.
Freud’un temellerini attığı psikanalazimde ağız son derece önemli bir yere
sahiptir. Hatta psikanalizimde insan gelişiminin en önemli aşamalarından birine “oral
evre” adı verilir. Selçuk Budak’ın da Psikoloji Sözlüğü’nde oral evre: “Psikoseksüel
gelişimin doğumdan 12-18 ayına kadar süren ilk evresi.” Şeklinde tanımlanır. Bu evrede
Freud’a göre vurgu ağız üzerinedir: “Bu evrede temel erojen bölge ve en önemli doyum
kaynağı ağızdır.”
Oral evrede yaşanan bazı olumsuzluklar ileriki yaşamda bu döneme ait
davranışların düzeltilmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. Bu yüzden çocukluk, ilk
gençlik yıllarının sorunlu geçtiğini bildiğimiz şairin şiirlerinde geçen ağız sözcüklerini
ağzın fetişleştirilmesi olarak okumak doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu açıklamaların
ışığı altında ağız fetişinin Cemal Süreya şiirindeki kullanım şekillerine bakalım.
İngiliz adlı şiirdeki şu kullanıma bakalım:
“Çünkü ne zaman öpecek olsam
Hele bu ağız onun ağzıysa” (s. 20) Burada dikkat edilecek olursa günlük dilde
“dudaktan öpme” şeklinde tanımlanan fiili şiirin beni ağızdan öpmek şeklinde pek de
alışık olmadığımız bir kullanımla karşımıza çıkarmış. Bu kullanım şekli öpmek
eyleminden ziyade ağzı ön plana çıkaran bir kullanımdır. Bu kullanımın bir benzeri de
Elma şiirinde çıkar karşımıza:
“Bir yandan Sirkeci’nin tiren dolu kadınları
Âdettir sadece ağızlarını öptürürler
Ayak üstü işlerini görmek yerine” (s.25) buradaki ağız kullanımı yine ağzı ön
plana çıkaracak şekildedir. Fakat ağzın ön plana çıkarılması sadece bu kullanımdan
ötürü değildir. Burada yine alışılmışın dışında bir kullanımla ağız ön plana çıkarılmıştır.
Dikkat edilirse şiirdeki kadınlar ayaküstü işlerini görmek yerine sadece ağızlarını
öptüren kadınlardır. Ayaküstü iş görmek fiili bize buradaki kadınların fahişe olduklarını
çağrıştırır. Fakat alışılagelen durum burada bozulmuştur. Zira alışılagelen durum
fahişelerin müşterileri ile her şeyi yapsa da öpüşmediği üzerinedir. Oysa buradaki
kadınlar bunun tam tersini yapmaktadır. Yani burada tatmin cinsel birleşme yoluyla
değil ağızdan öpüşmeyle gerçekleşmektedir. Sadece ağız yoluyla tatmin de ağzın bir
fetiş unsuru olduğunu göstermektedir bize. Yazmam Daha Aşk Şiiri şiirindeki ağız
kullanımı ise ağzın son derece net bir fetiş unsuru olduğunu gösteren bir başka örnektir:
“En çok neresi mi ağzıydı elbet
Bütün duyarlılıklara ayarlı
Öpüşlerin…
Bir gider bir gelirdi ağzı” (s.43) Şiirin beni şiirde bahsedilen kadının en çok
ağzını beğendiğini, en çok orasının dikkatini çektiğini söylüyor. Birçok güzellik unsuru,
birçok erojen bölge dururken ağzın öne çıkarılması ve şiirin sonundaki açık oral seks
iması ağzın fetiş nesnesi olarak kullanıldığını gösteriyor bize. Ağzın ön plana
çıkarılmasına Ülke şiirinde de rastlıyoruz: “Sevgilim olan ağzını” (s.48) kullanımında
şiirin beni için ağız neredeyse sevgilinin metaforu gibidir. Şiirin devamındaki “En gizli
kelimeleri akıtırdı ağzıma” dizesindeki bu “kelimeleri akıtma” eylemi bize Freud’un
Cinsellik Üzerine adlı çalışmasının “Cinsel Nesneye Aşırı Değer Verme” başlığındaki
şu tespitini hatırlattı: “Ağız mukozasının cinsel kullanılışı.” (Freud, 2009, s. 15) Aynı
hatırlatmayı Kaçak şiirindeki “Yıkar yüreğimi öptükçe / Ağzındaki yükü” (s.55) dizeleri
de yapmıştır. Yağmur Yağması şiirindeki şu kullanıma bakalım şimdi de:
“ O diye biri vardı galiba
Ağzı da iyice vardı” (s.59) Şiirin beni birini hatırlamaya çalışıyor gibidir ve
hatırlamaya çalıştığı kişideki vurgu dikkate değerdir. Hatırlanmaya çalışılan kişinin
birçok unsurundan ziyade sadece ağzıyla hatırlanmaya çalışılıyor olması ağza aşırı
değer verme (fetişleştirme) şeklinde okunmaya müsaittir. Ağız fetişi Kişne Kirazını Ve
Göç, Mevsim şiirinde tam da kaynağını aldığı oral evredeki kullanımıyla karşımıza
çıkıyor:
“Bir kadın canıma mercan sokuyor
Dayamış ağzıma bir memesini” (s. 81) Oral evre adı verilen dönemde ağzın bir
haz merkezi olmasına neden olan bu eylemin doğrudan herhangi bir imgeleştirmeye
başvurulmadan kullanılması, Cemal Süreya şiirinde geçen ağız kullanımlarının bir fetiş
unsuru olduğunu göstermesi açısından son derece önemlidir.
Yukarıdakilere benzer kullanımlı örnekleri arttırmak mümkündür. Hatta
denilebilir ki Cemal Süreya şiirinde en çok kullanılan fetiş unsuru ağızdır. Fakat
örnekleri çoğaltarak tekrara düşmemek adına diğer bir fetiş unsuru olan memeye
geçiyoruz.
4. Meme-Göğüs
Meme, oral evrenin ağızla birlikte ortaya çıkardığı diğer bir fetiş unsurudur.
Selçuk Budak’ın, Psikoloji Sözlüğü’nün “Oral Bağımlılık” başlığında bu duruma açıklık
getirecek bir tanımlama vardır: “Psikianalizde başkalarına bağlı olma, annenin
çocuğunu koruduğu, beslediği, sevdiği oral evrede yaşanan türde doyumları
başkalarında arama eğilimi.” (Budak, 2009, s. 530) Son derece korumasız, savunmasız
bir dönemde çocuğa kendini güvende hissettiren ve çocuk için yegane yaşam kaynağı
olan meme, bu özellikleriyle oral evre boyunca çocuğun bilinçaltına adeta
kazınmaktadır. Diğer bir deyişle meme, çocuk için güvende hissetmenin, sevginin bir
istiaresi olarak bilinçaltına kazınır. Çocukluğun ilerleyen evrelerinin sıkıntılı, sorunlu
geçirilmesi bu bilinçaltındaki imgeye (meme) aşırı anlam yükleme şeklinde ortaya
çıkabilir. Tam da burada Cemal Süreya’nın çok erken yaşta annesini kaybetmesini,
daha sonra da gerçek anlamda bir üvey anne zulmüne maruz kalmasını tekrar
hatırlamakta fayda var. Çünkü bu durumun şairin psikososyal gelişimini sekteye
uğratması kuvvetle muhtemel bir durumdur. İşte sekteye uğrayan bu gelişim, ileriki
yıllarda bilinçdışındaki güven ve sevginin sembolü olarak kodlanmış memenin sık sık
bilinç yüzeyine çıkmasına vesile olmuştur. Şimdi bu bilinç yüzeyine çıkmış ve aşırı
anlam yüklenmiş meme fetişinin şiirlerde nasıl yer aldığına bakalım: İlk örneğimiz Aşk
şiirinden. Şiirdeki meme kullanımını daha bir yerli yerine oturtabilmek için öncelikle
şiirin giriş cümlesine bir bakalım. “ Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git … Oysa Allah bilir
bugün iyi uyanmıştık” (s.17) Bu dizelerden anlaşıldığına göre şiirdeki kadın geceyi
şiirin beninin yanında geçirmiş fakat sabah olunca gitmek için toparlanmaktadır. İşte bu
kadın için şiirin beni şiirin sonunda şunları söyler: “Yüzünün bitip vücudunun başladığı
yerde / Memelerin vardı / Memelerin kahramandı sonra / Sonrası iyilik güzellik” şiirin
beni kadının memelerine kahramanlık atfediyor. Bu atıf dikkate değerdir. Çünkü
kahraman ihtiyaç duyulduğunda kişiyi / kişileri zorluklardan kurtaran ve çoğunlayın
olağanüstü özellikleri olan kişiler için kullanılan bir adlandırmadır. Şiirde bahsedilen
meme, şiirin benini zorluklardan, sevgisizlikten, sıkıntıdan kurtardığı için kahraman
olarak görülmektedir. Bunu son dizeden anlıyoruz; çünkü bu memelerden sonrası “
iyilik ve güzellik”tir şiirin benine göre. Diğer bir deyişle, burada meme bilinçaltındaki
yi ve güzel zamanlara olan çağrışımıyla şiirin benini kötü ve sıkıntılı durumdan
kurtaran bir kahraman gibidir. Memeye atfedilen bu aşırı değer de memenin şiirin beni
için bir fetiş unsuru olduğunu göstermektedir. İkinci örneğimiz Kişne Kirazı Ve Göç,
Mevsim şiirinden:
“Bir kadın canıma mercan sokuyor
Dayamış ağzıma bir memesini” (s.81) Burada şiirin beninin ağzına dayanmış
memeyi bir mercan gibi algılamasına ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Zira mercan
hem iskeletinden değerli süs eşyaları yapılabilen bir okyanus canlısıdır hem de
oluşturduğu resifler sayesinde deniz dibi canlılığın devamını sağlayan en önemli deniz
canlısıdır. Şu halde mercan hem canlılık, biyoçeşitlilik için hayati öneme haiz hem de
estetik amaçlarla kullanılabilen bir nesnedir. İşte memenin bu canlıyla (mercan)
ilişkilendirilmesi bize şiirin beni için memenin ne denli önemli olduğunu göstermiştir.
Diğer bir örnek Sımsıcak, Çok Yakın, Kirli şiirinden. Daha önce de açıkladığımız
gibi buradaki meme, şiirin beninin öteki benine aittir.
“Derin mırıltısı içinden teninin
İki çığlık halinde yükselir memeleri” (s. 86) Burada memenin iki çığlık halinde
tasvir edilmesi üzerinde durmak gerekiyor. Çığlık kimi zaman korku, heyecan, şaşırma,
sevinç bildiren bir ünlemdir. Memenin bu ünlemle bir anılması yine şiirin beninin memeye atfettiği önemi ifşa ediyor. Çığlığın hem kötü hem iyi anlamlar barındırıyor
olması yani onun bu kompleks yapısı memenin fetişleştirilmesiyle doğru bir orantı arz
eder. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi meme, şiirin beni için kötüden iyiye geçmeyi
de sembolleyen bir fetiş unsurudur.
Diğer bir örnek Vakit Var Daha şiirinden: “Mermerin memelerinden hafifçe
hafifçe damlıyor mavi” (s. 100) İlk bakışta bir heykelin memelerinden bahsedildiği
anlaşılan dizede, meme kullanımının fetişsel bir yönü yokmuş intibası uyansa da
Freud’un Cinsellik Üzerine adlı çalışmasındaki şu satırlar buradaki meme kullanımının
da fetişsel bir yönü olduğunu gösteriyor:
Normal cinselliğe doğru dönüş psikolojik bir gerçeklik gibi görünen ve
nesneyle birleşmeye ait her şeyi ele geçiren cinsel nesneye fazla değer verme
biçimindedir. İşte bundan dolayıdır ki normal aşkta, özellikle cinsel amaca
varılamayacak yada tatmin olunamayacak gibi görünen düzenli olarak
fetişizm bulunur.
“Bana bir atkı getir, onun göğsünü örtmüş olsun,
Bana sevgilimin çorap bağını getir!” FAUST
Fetiş ihtiyacı değişmez bir şekil aldığı ve normal amacın yerine geçtiği
yada fetiş belli bir kişiden koptuğu ve cinselliğin tek nesnesi olduğu andan
beri patolojik bir durum var demektir. (Freud, 2009, s.s. 18-19)
Bu alıntıda vurgu, fetişin normal cinsel aktivitenin yerini almasıyla birlikte artık
fetiş unsuru olan nesnenin cinsellikle alakalı olmayan zamanlarda bile ortaya çıktığı
üzerinedir. Buradan şiirdeki dizeye dönecek olursak şiirin beni bir heykelin memesine
odaklanmıştır. Bir heykelde dikkat edilecek birçok yön, detay varken şiirin beninin
memeye odaklanması, memenin şiirin benindeki fetişsel boyutunu gözler önüne serer.
Bu durumun geçerli olduğu başka bir örnek de Kan Var Bütün Kelimelerin Altında
şiirinde karşımıza çıkar:
“Ne güzel konuşur sokak satıcıları
Fötr şapkalarıyla ne kalabalıktırlar
Ve çiçekçi kızların göğüsleri”
Daha suçsuzdur kırlangıç yumurtasından” (s. 98) Burada yine dikkat edilirse
şiirin beni için cinsel bir amaca yönelik olmayan durumda yine göğüs fetişi ortaya
çıkmıştır. Sokakta görülen ve cinsel bir birlikteliğin olma ihtimalinin olmadığı çiçek
satan kızların memeleri, şiirin beni için dikkat çekici olandır. Bu dikkat çekme de tıpkı bir önceki örnekte olduğu gibi meme fetişinin şairin hayatına ne denli genellendiğini
göstermektedir.
SONUÇ
Cemal Süreya şiiri gibi kendini yeniden üreten şiirler farklı okumalara son derece
müsait şiirlerdir. Bizim burada yaptığımız onun şiirine Freudyen bir okumayla yeni bir bakış açısı getirme çabasıdır. Şüphesiz Cemal Süreya şiirini Freudyen bir okumayla ele
alan ilk çalışma bu değildir. Daha önceki Freudyen okumalar –söz gelimi Yusuf
Alper’in Psikodinamik Açıdan Cemal Süreya ve Şiiri, Özgür Özmeral’in Cemal Süreya
Şiirinde Kadın Ve Erotizm gibi çalışmalar- Cemal Süreya şiirine, kadının yüceltildiği
erotik bir şiir demekten öteye gidememiştir. İşte bu makale, bu şiirlerle ilgili eksik,
yetersiz bu tanımlamanın nüanse edilmesi gerektiğini göstermiştir. Cemal Süreya
şiirinde adına erotik göndermeler denilip geçilen durumların, nesnelerin erotik değil
birer fetiş unsuru olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Hiç şüphesiz bu şiirlerde başkaca
fetiş unsurları daha vardır. Fakat biz bu makalede başat olan fetiş unsurlarını
göstermeye çalıştık. Çünkü bu makale için önemli olan sadece bu fetiş unsurlarının
neler olduğunu göstermek değildi. Zira bu makale bir yöntemi göstermek adına da
kaleme alındı. Cemal Süreya şiiri gibi çoklu anlam katmanlarına sahip olan şiirler
derinlemesine incelenmesi gereken ve basit adlandırmalarla tanımlanıp bırakılacak
şiirler değildir. Bu tip çoklu anlam katmanlarına sahip şiirleri değerlendirilirken
kullanılan argümanlar şiire tüm yönleriyle uygulanmalıdır. Şayet Freud’un psikanalist
yaklaşımıyla değerlendirilecekse bir eser, cinsel çağrışımı olan her kullanımı “cinsellik,
erotizm” gibi son derece genel bir adlandırmayla geçiştiremeyiz. Çünkü bu en başta Freud’un bizzat kendi sanat eseri çözümlemelerinde kullandığı yöntemle bağdaşmaz.
İnceleyeceği sanat eserinin sahibinin çocukluk anılarını, rüyalarını, mektuplarını vs.
değerlendirip oradan elde ettiği donelerle eseri yorumlayan (Bkz: Sigmund Freud, Sanat
ve Sanatçılar Üzerine) Freud’un izlediği bu yöntem bir eserdeki cinsel vurguları ortaya
çıkarmak için değil o cinselliğin hangi şekillerde ortaya çıktığının belirlenmesi
şeklindedir. İşte bu makalede de bu yöntem uygulandı. Yani Cemal Süreya şiirindeki
“cinsellik barındıran öğeler” ve “erotik göndermelere sahip” denilerek geçiştirilen
nesnelerin birer fetiş unsuru olduğu gösterilmeye çalışılmıştır.
Kaynakça
Budak, S. (2009). Psikoloji Sözlüğü. (4. bs.) Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
Freud, S. (2009). Cinsellik Üzerine. (S. Kutlu, Çev.) Ankara: Alter Yayınları.
Süreya, C. (1998). Sevda Sözleri. (6. Bs.) İstanbul: YKY
Özmeral, Ö. (2007). Cemal Süreya Şiirinde Kadın Ve Erotizm. (1. Bs.) İstanbul: Ozan
Yayıncılık
*Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 25, Sayı 1, 2016, Sayfa 205-216