Elektrik alamadım ?

Dr. Robert G. Heath’in deneyi, James Olds ve Peter Milner’ın 1954 yılında McGill Üniversitesi’nde gerçekleştirdikleri çığır açıcı fare deneylerini temel almaktadır. Olds ve Milner, farelerin beyinlerine ince elektrotlar yerleştirerek beynin belirli bölgelerine hafif elektrik şokları uygulayabiliyorlardı. Bu çalışma sırasında, yanlışlıkla elektrotun beynin septal bölgesine denk geldiğini fark ettiler ve bu bölgenin uyarılmasının farelerde beklenmedik bir tepkiye yol açtığını gözlemlediler.

Septal bölge uyarıldığında fareler hoşnutluk belirtileri gösterdiler ve bu uyarımı ceza olarak değil ödül olarak algıladıkları anlaşıldı. Araştırmacılar daha sonra farelere, bir kolu çekerek kendi beyinlerini uyarma imkanı verdiler. Fareler bu kolu saatte 2000 defaya kadar çekmeyi öğrendiler ve bu davranışı yemek yemek veya diğer temel ihtiyaçlarını karşılamaktan bile daha çok tercih ettiler. Hatta anne fareler, yavrularını ihmal ederek bu uyarımı seçtiler.

Bu çarpıcı gözlemler sonucunda Olds ve Milner, septal bölgeyi “haz merkezi” olarak adlandırdılar. Dr. Heath, bu fare deneylerinden ilham alarak, benzer bir mekanizmanın insan beyninde de var olabileceğini düşündü. Heath, septal bölge stimülasyonunun insanlarda da güçlü bir haz duygusu uyandırabileceğini ve bu yolla davranış değişikliği sağlanabileceğini öne sürdü.

Heath’in deneyi, Olds ve Milner’ın fare deneylerini insan denekler üzerinde uygulamaya çalışan ilk girişimlerden biriydi. Ancak, Heath’in çalışması etik sınırları aşması ve insan haklarını ihlal etmesi nedeniyle büyük tartışmalara yol açtı ve günümüzde kesinlikle kabul edilemez olarak değerlendirilmektedir.

Bu deneyler, nörobilim alanında önemli keşiflere yol açmış olsa da, aynı zamanda bilimsel araştırmalarda etik kuralların ve insan haklarının önemini vurgulayan kritik örnekler olarak da değerlendirilmektedir. 1970 yılında, Tulane Üniversitesi’nden Dr. Robert G. Heath, beyin stimülasyonu üzerine tartışmalı bir deney gerçekleştirdi. Deneyin odak noktası, B-19 kod adlı, çeşitli sosyal ve psikolojik sorunları olan genç bir erkekti.

Heath’in amacı, beynin septal bölgesine elektriksel uyarım uygulayarak, bireyin cinsel yönelimini değiştirmeyi denemekti. Bu fikir, 1954’te James Olds ve Peter Milner’ın farelerde keşfettiği “haz merkezi” kavramına dayanıyordu. Deney sürecinde, B-19’un beynine elektrotlar yerleştirildi. Başlangıçta, B-19’a heteroseksüel pornografik içerik gösterildi ve tepkileri ölçüldü. Ardından, septal bölgeye düzenli elektriksel uyarımlar uygulandı. B-19’a ayrıca kendi kendine uyarım yapabileceği bir düğme verildi.

Stimülasyonun ardından, B-19’un ruh halinde ve cinsel ilgisinde değişiklikler gözlemlendi. Heath, deneyin son aşamasında, yasal izinler alarak, B-19’u bir seks işçisiyle cinsel ilişkiye girmeye teşvik etti. Bu etkileşim sırasında B-19’un beyin aktivitesi kaydedildi. Heath, bir yıl sonraki takipte B-19’un heteroseksüel ilişkiler yaşadığını bildirdi, ancak aynı zamanda ekonomik nedenlerle homoseksüel davranışlara devam ettiğini de not etti. Heath, deneyi başarılı olarak değerlendirdi ve gelecekte davranış modifikasyonu için septal uyarımın kullanılabileceğini öne sürdü.

Bu deney, tıp etiği, insan hakları ve bilimsel araştırma sınırları açısından ciddi sorular ortaya çıkardı. Günümüzde, bu tür deneyler etik dışı kabul edilmektedir.Heath, daha sonraki yıllarda “beyin rahatlatıcı” olarak adlandırılan, uzun süreli düşük seviyeli beyin stimülasyonu sağlayan bir cihaz geliştirmeye çalıştı. Ancak, bu çalışmalar tıp camiasında geniş kabul görmedi.

Beyin stimülasyonu teknikleri, günümüzde bazı nörolojik ve psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılmaktadır, ancak cinsel yönelimi değiştirme amacıyla kullanılması hem etik dışı hem de bilimsel olarak geçersiz kabul edilmektedir.

 

Bu deney, bilimsel araştırmaların etik sınırlarını, insan onurunu ve bireysel özgürlükleri koruma gerekliliğini vurgulayan önemli bir tarihsel örnek olarak durmaktadır.

  • Doğrudan Tekrar: Heath’in deneyinin birebir tekrarı bildirilmemiştir. Bu tür deneyler günümüzde kesinlikle etik dışı kabul edilmekte ve yasal olarak da izin verilmemektedir.
  • Benzer Çalışmalar: 1950’ler ve 1970’ler arasında, özellikle ABD’de, cinsel yönelimi değiştirmeye yönelik bazı çalışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında: a) “Aversion Therapy” (Tiksindirme Terapisi): Homoseksüel bireylere heteroseksüel görüntüler gösterilirken hoş uyaranlar, homoseksüel görüntüler gösterilirken ise elektrik şoku gibi nahoş uyaranlar verilmiştir. b) Hormonal Tedaviler: Bazı araştırmacılar, hormon tedavileriyle cinsel yönelimi değiştirmeye çalışmışlardır.
  • Modern Dönem: Günümüzde, cinsel yönelimi değiştirmeye yönelik herhangi bir bilimsel çalışma etik ve yasal olarak kabul edilmemektedir. Amerikan Psikiyatri Birliği ve diğer pek çok saygın kuruluş, bu tür “dönüşüm terapilerini” zararlı ve etkisiz olarak nitelendirmektedir.
  • Beyin Stimülasyonu Araştırmaları: Beyin stimülasyonu teknikleri, depresyon, Parkinson hastalığı gibi bazı nörolojik ve psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılmaya devam etmektedir. Ancak bu çalışmalar, cinsel yönelimi değiştirmeye yönelik değildir.
  • Etik Tartışmalar: Heath’in deneyi ve benzeri çalışmalar, bilimsel araştırmaların etik sınırları konusunda önemli tartışmaları tetiklemiş ve insan deneklerle yapılan araştırmalarda daha sıkı etik kuralların uygulanmasına yol açmıştır.

 

Yönelim değiştirmek mümkün olsaydı kimler değiştirmek isterdi?

 

Please follow and like us: